Atatürk Köşemiz

 

 

 

 

 

 

 

 

   

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Çağının Ötesinde Bir Lider: Mustafa Kemal Atatürk (1881-1938)

Mustafa Kemal Atatürk, 1881 yılında Selanik’te doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım’dır. Küçük yaşta babasını kaybeden Mustafa Kemal, öğrenim hayatına annesinin desteğiyle devam etti. İlkokul eğitimini Şemsi Efendi Okulu’nda tamamladı. Öğrenimine Selanik Mülkiye Rüştiyesi ve Selanik Askeri Rüştiyesi’nde devam etti; lise eğitimini ise Manastır Askeri İdadisi’nde tamamladı. Daha sonra İstanbul Harp Okulu’ndan “teğmen” ve İstanbul Harp Akademisi’nden “kurmay yüzbaşı” rütbeleriyle mezun olarak askerlik hayatına başladı.

Atatürk, askerlik yaşamı boyunca birçok cephede başarıyla görev yaptı. Özellikle Çanakkale Savaşı’ndaki büyük başarısı ile adını tüm dünyaya duyurdu. Onun “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!” sözü, savaşın kaderini değiştiren bir emir olarak tarihe geçti.

Mustafa Kemal Paşa, Birinci Dünya Savaşı sonrasında yurdun işgale uğraması üzerine 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak Türk milletini bağımsızlık mücadelesine çağırdı. 22 Haziran 1919’da yayımladığı Amasya Genelgesi ile“Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” diyerek ulusal egemenliğin temelini attı. Ardından Erzurum Kongresi (23 Temmuz–7 Ağustos 1919) ve Sivas Kongresi’ni (4–11 Eylül 1919) toplayarak kurtuluş mücadelesinin yol haritasını belirledi.

Mustafa Kemal Paşa’nın uğraşları neticesinde, 23 Nisan 1920’de Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılması Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu yolunda atılan en önemli adımlardan biri oldu. Mustafa Kemal Paşa Meclis ve Hükümet Başkanlığına seçildi. TBMM, Kurtuluş Savaşı’nın başarıyla yürütülmesi için gerekli yasaları kabul edip uygulamaya başladı. Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde yürütülen Kurtuluş Savaşı; I. ve II. İnönü, Sakarya ve Büyük Taarruz (Başkomutanlık Meydan Muharebesi) zaferleriyle sonuçlandı. Türk milleti bu mücadeleyle bağımsızlığını kazandı. Sakarya Zaferi’nden sonra 19 Eylül 1921’de, TBMM Mustafa Kemal’e “mareşal” rütbesi ve “Gazi” unvanı verdi.

29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildi ve Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı oldu. 1934 yılında TBMM, Gazi Mustafa Kemal’e “Türklerin Atası” anlamına gelen “Atatürk” soyadını lâyık gördü. 

Atatürk, Cumhuriyet’in ilanından sonra Türkiye’yi çağdaş, gelişmiş ve güçlü bir ülke hâline getirmek için birçok inkılap gerçekleştirdi. Hukuk, eğitim, ekonomi, bilim, sanat ve toplumsal yaşam alanlarında yaptığı yeniliklerle ülkenin modernleşmesine öncülük etti. Toplum yaşamında köklü değişiklikler yaparak Medeni Kanun’un kabul edilmesini sağladı, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkını tanıdı. Eğitim alanında, 1928’de Latin harflerinin kabul edilmesini sağlayarak okuma-yazma oranını hızla arttırdı ve çağdaş bir eğitim sistemi kurdu. Ekonomi alanında, sanayiyi ve modern tarımı destekleyerek Türkiye’nin kendi ayakları üzerinde durabilen bir ülke olmasını hedefledi. Mustafa Kemal Atatürk yaşamı boyunca bilime, akla ve ilerlemeye büyük önem verdi. “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözüyle barışa verdiği değeri tüm dünyaya gösterdi.

Atatürk sık sık yurt gezilerine çıkar, devlet çalışmalarını yerinde denetlerdi. Aksayan yönlerle ilgili ilgililere talimat verir, ülkenin her alanda gelişmesi için çaba gösterirdi. Cumhurbaşkanı olarak Türkiye’yi ziyaret eden yabancı ülke devlet başkanlarını ve komutanlarını ağırladı. 15-20 Ekim 1927’de Kurtuluş Savaşı’nı ve Cumhuriyet’in kuruluşunu anlattığı “Büyük Nutkunu”, 29 Ekim 1933’te ise Cumhuriyet’in onuncu yılı dolayısıyla “10. Yıl Nutku’nu” okudu.

Özel yaşamında sade bir insan olan Atatürk kitap okumayı, müzik dinlemeyi, dans etmeyi, ata binmeyi ve yüzmeyi çok severdi. Zeybek oyunlarına, güreşe ve özellikle Rumeli türkülerine büyük bir ilgisi vardı. Sakarya adlı atına ve köpeği Foks’a çok değer verirdi. Zengin bir kitaplık oluşturmuş, birden fazla yabancı dil öğrenmişti. Akşam yemeklerine devlet görevlilerini, bilim insanlarını ve sanatçıları davet eder, ülkenin sorunlarını tartışırdı. Her zaman temiz ve düzenli giyinmeye özen gösterir, doğayı çok severdi. Sık sık Atatürk Orman Çiftliği’ne giderek çalışmalara bizzat katılırdı. Mirasının bir bölümünü kız kardeşine, manevi evlatlarına, Türk Dil Kurumu’na ve Türk Tarih Kurumu’na bıraktı.

Mustafa Kemal Atatürk 10 Kasım 1938’de İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda hayata gözlerini yumdu. Ölümü bütün dünyada derin bir üzüntü yarattı. Cenazesi, 21 Kasım 1938’de yapılan törenle Ankara Etnografya Müzesi’ndeki geçici kabrine kondu. Atatürk’ün naaşı, 10 Kasım 1953’te yapılan büyük bir devlet töreniyle Anıtkabir’deki ebedî istirahatgâhına defnedildi.

Arkasında pek çok eser, inkılap ve büyük bir ülke bırakan Mustafa Kemal Atatürk, dünyanın en büyük liderlerinden biri olarak tarihe geçmiştir. Fikirleri, ilkeleri ve eserleriyle her zaman yaşamaya devam edecektir.

 

Bir Liderin En Saf Sevgisi: Atatürk ve Çocuklar

Mustafa Kemal Atatürk’ün çocuklara duyduğu sevgi ve şefkat, yaşamında çok özel bir yer tutar. Savaş yıllarının zorlu koşulları içinde bile çocuklarla yakından ilgilenmesi, onun çocuk sevgisinin yalnızca duygusal bir bağdan ibaret olmadığını, aynı zamanda bir inanç ve sorumluluk bilinci taşıdığını gösterir. Atatürk, çocukların korunmasını ve sağlıklı bireyler olarak yetişmesini kurumsal bir temele oturtmuş, 1921 yılında Himaye-i Etfal Cemiyeti’ni (Çocuk Esirgeme Kurumu) kurmuştur. Bu kurum, Kurtuluş Savaşı’ndan günümüze dek çocukların güven kapısı olmayı sürdürmüştür.

Atatürk, çocuklara bayram armağan eden bir liderdir. 23 Nisan 1920’de açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi, yalnızca ulusal egemenliğin ilanı değil aynı zamanda çocuklara verilen değerin sembolüdür. Bu nedenle 23 Nisan günü “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” olarak kutlanır. Atatürk, bu günü sadece Türk çocuklarına değil, tüm dünya çocuklarına armağan ederek barış, kardeşlik ve sevgi dolu bir geleceğin temellerini atmıştır. Böylece ulusal egemenlik ülküsü çocuklarla özdeşleşmiştir.

Atatürk’ün yurt gezilerinde en çok ziyaret ettiği yerler arasında okullar bulunurdu. Her fırsatta öğrencilerle bir araya gelir ve onlarla sohbet eder; sorduğu sorularla onların öğrenme isteklerini teşvik ederdi. Girdiği sınıfta öğretmenin dersini dikkatle dinler, konuya katılarak çocuklara rehberlik ederdi. Atatürk eğitime verdiği büyük önem ve yenilikçi anlayışıyla Türk milletinin “Başöğretmeni” olmuştu.

Henüz 12 yaşındayken babasını kaybeden Mustafa Kemal, hayatının büyük bir kısmını yetim bir çocuk olarak geçirmiştir. Bu nedenle çocukları çok sever, özellikle kimsesiz çocuklara derin bir şefkatle yaklaşırdı. Onların eğitimine, geleceğine ve topluma kazandırılmasına büyük önem verirdi.
Cumhuriyet öncesinde İhsan, Ömer, Afife, Abdürrahim ve Zehra’yı (Zühre); Cumhuriyet sonrasında ise Sabiha, Afet, Rukiye, Nebile, Ülkü ve Sığırtmaç Mustafa’yı manevi evlatları olarak kabul etmiştir. Manevi çocuklarının her birine farklı alanlarda rehberlik etmiş; Afet İnan’ı bilimsel araştırmalara yönlendirmiş, Sabiha Gökçen’in pilot olarak yetişmesini sağlamıştır. Böylece Türk kadınının da her alanda yetenekli, cesur ve başarılı olabileceğini göstermiştir. Vasiyetnamesinde de manevi evlatlarının eğitimleri için özel paylar ayırmıştır.

Uzun yıllar boyunca Atatürk’ün yanında bulunan Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ün çocuk sevgisini şu sözlerle dile getirir: “Atatürk çocukları çok severdi. Onun dilinde çocuk ‘sevgi’ demekti. Sevdikleri hangi yaşta olursa olsun ‘çocuk’ diye seslenirdi. (…) Bir gün yanına gittiğim zaman Ülkü’yü büyük Ata’nın kucağında bulmuştum, şakalaşıyorlardı. Çocuk katıla katıla gülerek onun altın sarısı saçlarını çekiyor, burnuna yapıştıra yapıştıra, ara sıra yumuk elleriyle yüzüne tokatlar indiriyordu. Bir aralık bana baktı. Gök mavisi gözleri sevgi ve neşeden ışıl ışıldı. ‘Çocuklar ne sevimli ne tatlı yaratıklar değil mi? En çok hoşuma giden hâlleri nedir, bilir misin? İki yüzlülük bilmemeleri, bütün istek ve duygularını içlerinden geldiği gibi açıklamalarıdır.’ dedi.”

Atatürk’ün çocuklara olan sevgisi yalnızca şefkatten değil, geleceğe duyduğu güvenden de kaynaklanıyordu. Onlara her fırsatta büyük bir inançla seslenirdi. 17 Ekim 1922’de Bursa’da kendisini karşılayan çocuklara şu sözlerle hitap etmişti: “Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız. Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şey bekliyoruz”.

Atatürk, çocukları yalnızca sevgiyle değil, sorumluluk ve güvenle de kucaklamış; onların ellerinde yükselen bir Cumhuriyet hayal etmiştir. Bugün onun bu güvenini ve sevgisini bir kez daha hatırlıyor; geleceğin teminatı olan çocuklarımızda Atatürk’ün ışığını görüyoruz. 

                                                                                                                                                                                            Sosyal Bilgiler Zümresi